Balya’da madencilik faaliyetlerinin ilk olarak ne zaman başladığı tam olarak bilinmemektedir. Madenciliğin başlangıcını M.Ö. 500’lü yıllara dayandıranların yanında, Romalılar döneminde madenlerin işletildiği ve adının “Cristian Madenleri” olduğu ve Balya çevresinde maden ihracatıyla ünlenmiş “Periharaks” isminde bir yerleşme olduğunu ve madenin çıkarıldığı bölgeye de Ergasteri denildiği rivayet edilmektedir.
Bir diğer rivayet, Fransızlar tarafından işletilmiş olan maden galerilerinin dışında, çok eski yıllara ait kuyu ve galeriler ile cüruf ve atıkların bulunması, bunların Cenevizlilere ait olduğu söylentileridir. Truva harabelerinde bulunmuş şimdiye kadar en eski addedilen kurşun eşyanın da Balya’nın buraya yakınlığı dolayısıyla, bu madenlerden çıkarılmış kurşundan üretilebileceği ihtimali vardır. Madenin Karesi Oğulları zamanında işletilip işletilmediği belli değildir.
a) Osmanlı Devleti’nde Madencilik Ve Balya Madenleri
Madenler kuskusuz Osmanlı Devleti’nin ekonomisi için vergilerin yanında önemli bir kaynağı oluşturmaktadır. Nakit ihtiyacının büyük bir kısmının karşılandığı bu iki gelir çeşidi devletin kuruluş aşamasından yükseliş dönemine kadar süregelen politikalarının içinde en önemli noktada bulunmaktadır. Özellikle madenlerin önemi devletin askeri hamlelerinde kendini bariz bir şekilde hissettirmiştir. Artan fetihlerin yönlerine dikkat edildiğinde Rumeli ve Anadolu yakasındaki maden yataklarının ele geçirilmesinin hiçte tesadüf olmadığını anlamaktayız.
Madenler, Osmanlı Devleti için refah kaynakları olarak gösterilebilir. Özellikle kuruluşla birlikte başlayan para basımı, bu ihtiyacın karşılanmasında madenlerin önemini bir kat daha arttırmıştır. Devlet para düzenini madenlerin varlığına da borçlu olmakla birlikte madenlerin yönetimine bu yönde özel bir önem atfedilmiştir.
Kuruluş dönemiyle birlikte çıkarılan madenler çeşitlilik arz etmese de daha sonraki kazı girişimlerinde farklı materyaller elde edilmeye başlanmıştır. Özellikle altın ve gümüşün bol miktarda çıkarılması ekonomiye ivme kazandırırken, kalay, kursun ve demir gibi madenler de ordunun güçlenmesi açısından devlete önemli bir katkı sağlamıştır.
Osmanlı’da toprağın mülkiyet hakkı devlete dayandığından ve her türlü hakkın devlete ait olduğundan dolayı madenler de millete mal edilmemiş, Devletin çıkarları ön planda tutularak adımlar atılmıştır. Bu şekilde devletin arazi üzerinde yüksek mülkiyet ve denetleme hakkı sağlanmış, dolayısıyla da toprağı kullanma yetkisi olanlar devletin kiracısı olarak görülmüştür.
Osmanlının kuruluşundan XIX.yy’a kadar olan dönemde,Balyanın bulunduğu yer “Kocagümüş Köyü” adı ile anılmakta idi. Osmanlılar döneminde Balya Madeni (Kocagümüş Madeni) tarihte gülle yapımıyla ünlenmişti.
Balya ile ilgili bu döneme ait en eski kayıt Hüdavendigar Sancağı’na bağlı olduğu döneme ait 1544 tarihli bir belgedir. Bu tarihten sonraki kayıt ise 1651 tarihli Kütahya Beylerbeyliği Mutasarrıfının bir emridir. Bu belgeye göre; Balya madeninin Bali Bey adında bir mültezimin olduğu vurgulanmaktadır. III.Selim zamanında ise maden işletilmektedir, fakat şehrin nüfusunun azalması ve paralelinde üretimin düşmesi üzerine bölgeye Gönen ve çevre köylerden iskân yapıldığı gibi Gönen ile beraber iki üç kazanın da Balya’ya bağlandığı bilinmektedir. XIX. yüzyıla gelinceye kadar işleyişi neredeyse hiç aksamayan Balya madenleri, XIX. yüzyılda ise artan talebi karşılayamayacak bir duruma gelmiştir.
Bu belgeden de anlaşıldığı üzere , XIX. yüzyıla gelinceye kadar işleyişi neredeyse hiç aksamayan koca gümüş madenlerinin zamanla artan önemi ,güvenlik ve benzeri gerekçelerle,1807 yıllarında Alidemirci Bucak teşkilatının Koca gümüş köyüne taşınmasına neden olmuştur.
XIX. yüzyıla doğru gelişen sanayi ve ardından artan hammadde ihtiyacı, daha önce de önemi olan madenleri artık bir gereklilik sekline büründürmüştür. Tanzimat dönemiyle birlikte başlayan yeni girişimler ve yayımlanan nizamnameler Osmanlı madenciliğine yeniden ivme kazandırmış, ancak çaresizce atılan adımlar Osmanlı ekonomisinden çok Avrupalıları memnun etmiştir.
Balya madenlerinin yabancı kuruluşlarla birlikte anılması 1839–1849 yılları arasında milliyeti belli olamayan “Balya Maden İşletmeleri” ile başlamıştır. 1868 yılında Alman Reiser adlı bir kişi tarafından keşfedilen Balya madenlerinin işletme hakkı aynı şahıs tarafından alınmış ve daha sonra “Lorium” şirketine devredilmiştir. Böylelikle, Balya madenlerine ilk yabancı sermayenin girişi sağlanmıştır.
1876 yılında Balya madeninin işletilme hakkını doksan dokuz yıllığına Fransız “Riyol” şirketine veren Osmanlı Devleti, işletilecek madende sadece simli kursun madeninin ihracı ihalesini yapmış, diğer madenlerin ihracını engellenmiştir. Balya madenleri,Avrupalıların bildiği, dünyanın yeni yatırım alanı olan bir maden halini almaya baslarken, bu sayede Osmanlı toprakları da şimdiye kadar görmemiş olduğu ilkleri Balya madenleri sayesinde görmüştür.
1892’de Koca Gümüş ve Kara Aydın mevkilerinde tespit edilen simli kursun madenlerinin 4.500.000 Frank sermaye ile kurulan “Balya Karaydın Şirketi” ( Socite Anonyme Ottomane Des Mines De Balia-Karaaydın) tarafından çıkarılmaya başlanmasıyla birlikte, Fransızlar bölgeye geçici yatırımlarıyla yerleşmeye başlamışlardır. Fransız kökenli bu şirket Balya'dan kursun, çinko, gümüş çıkarmakla kalmamış; Mancılık' ta kömür, Patlak' ta kursun, çinko ve manganez madenlerini de işletir hale gelmiştir.
Şirket 1901 yılında Mancılık’ da bir elektrik santrali kurmuş ve Elektriği Balyaya kadar getirmiştir. Gelen elektrik Balyanın aydınlanmasında kullanılmıştır.Diğer yandan ,yukarıda da bahsedildiği üzere,Sanayi devrimi ve demiryolları birbiriyle özdeşlesen iki kavram olarak karsımıza çıkarken,Balya’nın ve sahip olduğu madenlerin de demiryolları ile ayrı bir ilişkisi vardır.
İlk zamanlarda çıkarılan madenin nakliyesi deve, katır, araba ile yapılırken, daha sonra Balya’dan Palamutluk mevkiine kadar 62 km uzunluğunda ve 60 cm genişliğinde dar bir dekovil hattının yapıldığı bilinmektedir. Bölgeye kadar hayvanla çekilen dekovillerle nakledilen madenler buradan Akçay iskelesine arabalarla nakledilmiştir. Daha sonra ise ulaşımı hızlandırmak adına Palamutluktan Akçay iskelesine kadar demiryolu inşası Fransızların sahip olduğu “Balya Kara Aydın Şirketi” tarafından yapılırken, XIX. yüzyılda Osmanlı topraklarındaki demiryolu yapımında da en öne çıkan devlet Fransa olmuştur. Madenin işletildiği dönemde yaklaşık 200 km’lik demiryolu ağını bölgeye kuran Fransızlar, ayrıca Anadolu’daki ilk tren yolu olma özelliğine de sahip olan bu yolu Çanakkale boğazına kadar uzatmışlardır.Önceleri Gönen üzerinden Bandırmaya taşınıp oradan gemilere yüklenilen madenler 1800’lü yıllarla birlikte Akçay ve Edremit yolları kullanılarak limanlara ulaştırılmıştır. Bunun yanında bazı vesikalara göre de ihraç edilen madenin Bandırma iskelesinden İstanbul’a taşındığı da anlaşılmaktadır.
Balya madeninin çalıştığı dönemlerde; Koca Arı, Sarısa, Orta ve Karaca adında beş ocak bulunmakta olup bunlardan Arı ve Orta mağaraları işletilmiştir. Şirketin modern İşletmeciliğe geçmesinden sonra 4 milyon ton civarında cevher İşlediği ve bundan da 400,000 ton metal kurşun ürettiği tahmin edilmektedir.
Madenden çıkarılan kurşun eritilerek kalıplar halinde Avrupa’ya gönderilirdi. Şirket daha sonraları kurşunda artan çinkoyu elde etmek için Flotasyon sistemi kurmuştur. Kurşun ve çinko Flotasyonla ayrıştırılmaya başlandığında suya ihtiyaç olmuştur. İhtiyaç duyulan su Kadıköy’e akan Doğanlar deresinden alınmıştır.Flotasyonda kullanılan su havuzlara doldurulurdu. Buradaki su her zaman mühürlü şişeler içinde Zonguldak’taki Kimya laboratuarına gönderilerek hayvanlar içtiğinde zararlı olup olmayacağını raporla bildirilir ve bu raporlar Balya Merkezinde saklanırdı.
1911 yılında şirkette 175 müstahdem ve 1.165 işçi çalışmıştır. İşçi sayısı ile ilgili bu rakamlar, madende asansörün ve elektriğin kullanılması, işletmenin büyüklüğü ve kullanılan teknolojinin seviyesi hakkında fikir vermektedir.
1.Dünya Savaşı sonrasında faaliyetini durduran şirket, 1920` de yeniden madeni işletmeye başladı. 1925 yılından sonra kurşun üretimi azalmış, üstelik bu yıllarda dünya piyasalarında kurşun fiyatları da düşmüştür Adını 1923`ten sonra “Balya Karaaydın Maden Şirketi-Türk” diye değiştiren şirket hükümetten 200 bin lira yardım alarak faaliyetine devam etti. 24 Ekim 1927`de kuyulardan birinde çıkan yangınla 500 bin lira zarara uğradı.
Ayrıca, 1930’larda Dünyada yaşanan ekonomik kriz de, Balya maden işletmesini olumsuz yönde etkilemiştir. Bu durum, Balya Karaaydın Maden Şirketini zor durumda bırakmıştır. Şirket, işçi çıkarma yoluna gitmiştir. Şirkete destek olmak amacıyla çıkarılan bir kanunla şirketin madenlerde kullandığı malzemeleri, yurt dışından gümrüksüz getirmesi sağlanmıştır.
1932 yılında faaliyetini durduran şirket yeniden hükümetten yardım aldı. Bütün bu tedbirlere rağmen, Balya Karaydın Şirketinde, 1931 yılına kadar beş bin işçi sayısı ile çalışırken sonraları bu sayı 500’ lere kadar düşmüştü.
Şirket, 1933-1934 yıllarında üretimini üç katı artırmasına karşın kurşun fiyatlarının dünya piyasasında düşmesi üzerine faaliyetine 1939 yılında son vermek zorunda kaldı. Maden, 8 Şubat 1940`ta Bakanlar Kurulu kararıyla devletleştirildi. O tarihten itibaren de Balyanın kaderi değişti.
Balya madeninden sökülen makine ve aksam, Bolkardağı, Keban Simli Kurşun, Ergani Bakır ve Soma Kömür madenlerinde kuruldu. Balya madeninin tasfiyesi, Etibank`ın, hatta Türkiye Kömür İşletmeleri’nin temelinin atılmasına katkı yaptı. Gerek makine gerek de insan gücü yönünden Keban,Ergani, Şark Kromları, Soma ile Tavşanlı Maden İşletmeleri buradan giden işçi ve aletlerle hayat buldu.
b) Madenin Sosyo-Ekonomik Etkilerinin Dünü-Bugünü
Madencilik faaliyetlerinin yoğun olduğu XIX.yüzyılda, Koca gümüş Köyü, Balya şehrine dönüşmüştür. Sağladığı istihdam imkanları, çevresindeki köylerin dışında, yurt içinden ve yurt dışından göç almasına yol açmıştır.
Balya’nın nüfusu 1887-1907 yılları arasındaki 20 yıllık bir dönemde 21.509’den 52.689’a çıkarak %145 oranında artmıştır. Bunun dışında farklı milletlere ve inançlara mensup insanlar yaşamıştır.
Yıllar Toplam Nüfus Gayr-i Müslim Nüfus
1887 21.509 341
1890 23.757 1923
1892 27.696 2343
1900 42.554 1.118
1907 52.689 3483
Etnik ve dini yapı ilçenin yerleşmesini etkilemiştir. Hüdavendigar 1324 yılı salnamesinin 569. sayfasında “1906 yılı itibariyle kazada 36 cami, 53 mescit, 4 kilise, 70 değirmen, 3 han, 5 maden fabrikası, 7 gazino ve 88 mektep vardır” şeklindeki ifadesi ile gayr-i Müslimlerin sosyal yaşantıya etkisini göstermektedir.
İş imkanlarının iyi olması ve düzenli gelire sahip halkın varlığı, Balya’daki sosyal şartları sonraki yıllarda da etkilemeye devam etmiştir.Balya 1927’lerde 25 yataklı bir hastanesi, 5 yataklı frengili hastaları tedavi evi, eczanesi, sineması, 5 fabrikası, 5 maden kuyusu, 5 yapımevi sahibi iken,1933’lerde ise , 8 kilometrelik kanalizasyonu, 1 motopompu, 3 tulumba ve 5 işçili bir yangın söndürme teşkilatı, belediye dispanseri, 65 dükkanı, 5 mağazası, 3 lokantası, 2 gazinosu, 7 kahvehanesi, 2 hanı, 2 oteli ve 10 fırını olan bir maden şehri idi.
Görüldüğü üzere,Şehirdeki refah seviyesinin artması, sosyal hayatı ve ekonomik yapıyı da etkilemiştir. İşçilerin düzenli gelirlerinin olması ve dönemin şartlarına göre sahip oldukları refah seviyesinin getirmiş olduğu yaşam şekli ve eğlence kültürünün varlığı böylece daha iyi anlaşılmaktadır.
Madencilik, aynı zamanda Balya’da birçok ilkin de yaşamasını sağlamıştır. Balya, Anadolu’ya ilk yabancı sermayenin geldiği (1868), elektriğin ilk olarak kullanıldığı (1901), Osmanlı Devleti’nde ilk işçi grevinin yapıldığı (14 Eylül 1908), altyapı tesislerinin ülkede ilklerden olduğu ve hava kirliliğinin ilk olarak yaşandığı şehirdir. Bu özellikleri ile Balya, tipik bir maden şehri hüviyetini kazanmıştır. Maden ocaklarında kullanılan asansörler, madenlerin Akçay iskelesine taşınması için döşenen tren rayları da, Balya’da zamanın teknolojik şartlarından yararlanma seviyesini göstermektedir
Ancak,1939 yılında maden işletmesinin kapatılması, Balya’nın kaderini değiştirmiştir. O yıllarda, Türkiye’deki diğer bütün yerleşmelerin nüfusları artarken, istihdam imkanlarının ortadan kalkması ile Balya’nın nüfusu hızla azalmıştır. 1927-2007 yılları arasındaki 80 yıllık dönemde, şehir nüfusu 5.424’ten,2084’e düşerek %38, ilçe toplam nüfusu ise, 30.846’dan 15325’a düşerek %50 oranında eksilmiştir. Farklı etnik yapıda ve inançta nüfus kalmamıştır. İlçede ticaret ve sosyal hayat olumsuz yönde etkilenmiştir.
Yıllar Şehirsel Nüfus Toplam Nüfus
1927 5.424 30.846
1935 2.731 31.632
1950 2.362 25.577
1970 1.686 24.669
1990 2.248 21.781
2000 1.916 18.869
2007 2084 15325
Balya nüfusu 1927-2007
c) Balya Madenlerinde İşçi Hareketleri
İlçe 1940 yılı öncesi bir maden şehridir. “İlçe bir maden kasabası olarak faaliyet döneminde 6-7 bin nüfusu sinesinde barındırmıştır. Bu dönemde halk geçimini tamamen maden işçiliğine bağlamıştır.
Eski şirket, bütün işlerini insan kuvveti ile yapmakta idi. O zamanlar şirkette 3-4 bin amele çalışmakta olduğu gibi, kurşunun beher tonu 40 İngiliz altın lirasına satılıyordu. Bu yüzden kazaya her ay 200 ve 250 bin lira para giriyordu.
Bu dönemde Balya’da yaşayan gayr-i Müslimler de madeni işleten şirket tarafından ülke dışından getirilip istihdam edilen teknik elemanlardan oluşmaktadır.
XX. yüzyılın baslarında tüm Osmanlı ülkesinde yaklaşık 25.000 sürekli isçi bulunduğu; tuz ve tas ocaklarında çalışanların sayısı ise 30.000 civarında olduğu belirtilmektedir. Sürekli isçilerin yaklaşık üçte biri Zonguldak kömür havzasında, 2.500’ü Ege yöresinde, 1.500 kadarı da Balya Karaydın madeninde çalışmışlardır.Fakat,1927 yılı öncesi dönemde, madende çalışan işçilerin sayısı hakkında, bu rakamların haricinde değişik kaynaklarda farklı rakamlar bulunmaktadır. Söz konusu dönemdeki nüfus durumu hakkında fikir vermesi için, birkaç kaynakta geçen işçi sayılarına değinilmesinin yararlı olacağı düşünülmüştür.
28 Ekim 1930 tarihli Son Posta Gazetesi, madendeki işçi grevleri ve madenin kapanma ihtimali ile ilgili olarak, “2 bine yakın insanın işsiz kalma tehlikesi ile karşı karşıya” kalışı haber yapılmıştır. “Canlı Tarihler, Hatıralarım” adlı eserde, 14 Eylül 1908 grevinin Türkiye’nin ilk amele grevi olduğunu ve Balya’dan 3 bin kişinin katıldığı belirtilmiştir. Bir başka eserde; 1925 yılında toplanan İstanbul Amele Birliği’ne 250 delegenin katıldığı, bunların İstanbul’dan 19 bin, Zonguldak’tan 15 bin ve Balya-Karaaydın’daki 10 bin işçiyi temsil ettiği ifade edilmiştir. Yine, “Türkiye’nin Bölgesel İktisat Tarihi 2”, adlı kitapta , Balya madeninde 3-4 bin kişinin çalıştığı, 1934 işçi grevine Balya’dan 3 bin kişinin katıldığı belirtilmiştir. 1967 yılında yayımlanan Balıkesir İl Yıllığı’nda da, 1931 yılı öncesinde madende 5 bin işçinin çalıştığına yer verilmiştir.
Bu farklı kaynaklardan, madenlerde çalışan işçi sayısının yanı sıra,,madenlerde çalışan işçilerin,ve dolayısı ile Balya Madenlerinde çalışan işçilerin de,ilk işçi hareketlerini başlattığını öğrenmiş bulunuyoruz.
O dönemki çalışma koşulları,işçilerin haklarını belirleyen düzenlemelerin henüz yapılmaması, Adaletsiz işletim sekli vb nedenler ilk işçi grevine neden olmuştur. Özellikle yabancı sermayenin beraberinde getirdiği mühendisler bölgedeki yerli isçinin oldukça üzerinde bulunan yasam standardı ile kuskusuz köylünün ve çalışanların tepkisini çekmekteydi. Özellikle yönetici kesimden oluşan Fransızların, yasam alanları yerli isçilerden çok farklıydı.Madenlerde çalışan işçilerin ağır şartlar altında çalıştıkları ,Bu nedenle işçilerin 1908’de greve gittikleri anlaşılmaktadır.Bu Osmanlı tarihinde kayıtlarda rastlanabilen ilk işçi hareketidir.
Takip eden yıllar içerisinde 1911 yılında bir grev daha yapılmıştır.1925 yılında Türkiye Amele Birliği oluşturulmuş ve İstanbul’da bir işçi kongresi toplanmıştır.1928 ve 1934 yıllarında da grevler yapılmıştır.
d) Balya Maden(Kurşun-Çinko) Artıkları ve Ekonomik Değeri
Artıklar, Balya ilçesinin Belediye sınırlan içinde ve civarında bulunmaktadır.Modern işletmeciliğe, 1880 yılında «Société des mines de Balya » Karaaydın» adında bîr Fransız şirketi başlamıştır. Birinci Dünya Savaşından önce, dünyanın en büyük kurşun madeni yataklarından biri olan Balya madeni, Fransız şirketi tarafından 1939 yılına kadar işletilmiştir. 1913 yılında en yüksek işletmecilik seviyesine ulaşmış olup,üretim 140.300 ton ham cevher ve 13.800 ton kurşundur. Sonraları üretim düşmeye başlamıştır.Söz konusu artıkların(cüruf) kesin birikim tarihi bilinmemekle beraber 1939 yılına kadar Fransız şirketi tarafından ve daha önce yapılan işletmelerden olduğu kesin olarak bilinmektedir.
Maden artıkları izabe artığı ve flotasyon artığı olmak üzere iki kısımdır.Sahada, izabe ve flotasyon artıkları ayrı yerlerde bulunmaktadır.
Balya maden potansiyelinin yeraltı ve yerüstü maden potansiyeli şeklinde düşünüldüğünde,yerüstü potansiyelinin bir milyon tonun üzerinde olduğu ve bunun hazır bir potansiyel olduğu görülecektir.Yeraltı potansiyeli, Balya maden ekonomisi açısından çok önemlidir. Yeraltı araştırmaları sonucunda ortaya konacak yeraltı maden potansîyeli ile birlikte olumlu veya olumsuz oluşuna göre,yerüstü maden potansiyeli de önem kazanacaktır.
Ayrıca bu artıkların işletilmesinin ekonomiye kazandıracağı artı değer yanında,çevrede yarattığı görüntü kirliliği ve muhtemel sağlık sorunlarının da önüne geçilebilecektir.
|