Şifrem?
59 Kişi Online WebMail   Bize Yazın

Gömeç

Paylaş
Sık Kul. Ekle

Mezar Taşları

Gömeç'in, bugün üç ayrı mezarllığı bulunmaktadır. Bu mezarlıkların üçü de, birbirlerinden yaklaşık beşyüz metre uzaklıkta, Ayvalık yönünden Gömeç’e girerken karayolunun hemen solunda yer almaktadır.Ilk ikisi bugün oldukça harap, bakımsız ve kendi kaderine teredilmiş durumdadır. Diğeri ise günümüzde gömüye açık olması nedeniyle ilk ikisine göre daha bakımlı ve düzenlidir. Bu üç mezarlık dışında Yaya Mahallesi Camisinin bahçe içinde de 18-19. yüzyıllara tarihlenen 20’ye yakın mezartaşı vardır.

Genel süsleme özellikleriyle değerlendirmeye çalıştığımız Gömeç’teki, özellikle ilk iki mezarlıkta bulunan mezar taşlarından çok azı bugün toprak üzerinde görülebilmektedir.Toprak altında kalmış taşların, yapılacak kazı çalışmalarıyla bir gün, günışığına çıkarılması amaçlanıyor.

17. yüzyıldan 20. yüzyılın başlarına kadar, Batı Anadolu Bölgesi’nde yapılmış mezar taşlarıyla ilgili bir genelleme yapmak gerekirse, ilk bakışta, kadın ve erkek mezartaşlarının form açısından birbirinden farklı karakterde oldukları söylenebilir. Erkek mezartaşları, bir kaç istisna dışında, kitabe için ayrılan dikdörtgen bir gövde, bunun üzerine oturan boyun ve başlık kısmından oluşmaktadır. Kadın mezartaşları ise erkek mezartaşlarına göre, form ve süsleme açısından çeşitlilik göstermektedir. En çok tercih edilen, aşağıdan yukarıya doğru genişleyerek yükselen ve üçgen bir alınlıkla son bulan tip’tir. Bunun dışında, mezar taşının bütünü tam bir modern çelenk şeklinde tasarlanmış örnekler de vardır. Kadın mezar taşlarında, erkek mezar taşlarına form olarak en çok benzeyen “Gerdanlık” olarak adlandırılan tip olduğu söylenebilir. Ancak gerdanlıklı mezar taşlarında, erkek mezar taşlarından farklı olarak, boyun kısmının kolye veya çeşitli takılarla süslendiği, başlığın alt kısmının ise tomurcuk güllerle doldurulduğu dikkat çekmektedir.

Batı Anadolu Bölgesinde dolaştığımız pek çok mezarlıkta olduğu gibi, Gömeç’teki mezarlıklarda bulunan mezartaşlarını da, süsleme özellikleri açısından, bitkisel süslemeliler ve mimari tasvirliler olmak üzere iki ana grup ta değerlendirmek mümkündür. Geometrik şekiller ile sembolik anlamları olan bazı motiflerin, bitkisel ve mimari tasvirli mezar taşlarının üzerine işlendiği ve bir grup olarak değerlendirilecek kadar yoğun olmadıkları görülmektedir.

Bitkisel süsleme içeren örnekler, mimari tasvirli mezartaşlarına göre, sayıca daha çoktur. Tek başına ağaç, dal, yaprak, çiçek ya da çiçek gruplarından oluşan süslemelerin yanı sıra, bunlardan birkaçının biraraya getirilmesiyle oluşan görüntüler de vardır. Bitkisel süslemeler, ayak veya başucu taşlarına göre stil açısından farlılık göstermemektedir. Ancak, ayakucu taşları için karakteristik olan hurma ağacı, selvi, sarmaşık, lale ve selvi-sarmaşık, selvi-lale kompozisyonları başucu taşlarının hiç birinde tercih edilmemiştir. Bunların içinde yalnızca selvi ağacının, mimari tasvirli mezartaşlarında ve arka planda mimari öğeyi tamamlayan bir unsur olarak değerlendirildiği anlaşılmaktadır. Bunun yanısıra, başucu taşlarında kullanılan bazı motifler de ayakucu taşlarında kullanılmamıştır. Akant yaprakları, saksı ya da vazo çiçeği, batı etkisiyle Türk sanatına girmeye başlayan perde ve meyve tabağı tasvirleri bu tür süslemeler arasındadır. Bu durum bütün Batı Anadolu için geçerli olan bir değerlendirme değildir. Nitekim, Foça, Çeşme, Kuşadası ve Altınoluk mezarlıklarında az sayıda da olsa, ayak taşlarına işlenmiş ölü doğa (cansız varlıklar) tasvirli örnekler görülebilmektedir.

Bitki kökenli süslemelerin kadın mezartaşlarında daha çok tercih edildiği dikkat çekmektedir. Kadın mezartaşlarının, kitabe bölümü dışındaki tüm yüzeyi süsleme için değerlendirilebilirken, erkek mezartaşlarında, taşı veya kitabe bölümünü çevreleyen bordürler dışındaki kısımların süslendiği bir örneğe rastlayamadık. Erkek mezartaşlarında, sarıkların dolamları arasına sıkıştırılmış tek veya çift gül motifinin en sık kullanılan süsleme unsuru olduğu söylenebilir.

Selçuklu ve Beylikler döneminde genel olarak girift ve Arabesk kompozisyonlar oluşturan bitkisel süslemeler, Lale Devri’nden sonra, daha gerçekçi biçimlerle kullanılmıştır. Osmanlı döneminde, çeşitli malzeme üzerine ve çeşitli tekniklerle uygulanmış, bol miktarda bitkisel süslemeyle karşılaşılmaktadır. Saksı çiçeği, buket ve tek çiçek resimlerinin yanısıra, 18. yüzyıldan itibaren, Avrupa sanat akımlarının etkisiyle yapılmış, abartılı boyutlarda stilize bitki motifleri, mezartaşları üzerinde yoğun olarak görülmektedir. Gömeç mezartaşlarında, başta Hz Muhammed’in sembolü olan gül, güzellik ve zerafetin sembolü olan lale olmak üzere, sürekli yeşil kalmasıyla ve uzun boyuyla ebedi olanı simgeleyen selvi ağacı’; bolluk ve bereketi simgeleyen üzüm salkımları, nar; cenneti simgeleyen hurma ve birçok sitilize bitki motifi bulunmaktadır Uzüm, nar, incir, haşhaş, enginar, kavun, karpuz, mısır koçanı, pirinç ve buğday başağı gibi taneli bitki ve meyvalar genellikle, doğurganlığın, bereketin ve hayat ağacının sembolü olarak, eski çağlardan beri kullanılagelen süslemeler arasındadır. Mezartaşlarında, doğada bulunmayan gerçek dışı yaprak motiflerinin yanısıra, kenger, hurma ve çınar ağacının yaprakları ile yasemin, lale, sümbül, karanfil, nergis gibi çiçekler de hayat hayacı motifi olarak değerlendirilmiştir. Haşhaş, enginar, lale ve üzüm motiflerı genellikle serbest biçimlerde uygulanırken, yasemin, sümbül, sarmaşık, karanfil gibi çiçeklerin daha çok vazo içinde veya çiçek sepetleri şeklinde tasarlandığı görülmektedir.

Genç kızken veya gelinlik çağda iken ölen kızlara ait mezarların başucu taşları, Gerdanlıklı Mezartaşı olarak adlandırılan özel bir tipi oluşturmaktadır. Bunlar genellikle, tomurcuk gül, inci dizileri, kolye veya çeşitli takı motifleriyle bezenmiştir. Batı Anadolu Bölgesi’ndeki mezarlıkların hemen tümünde rastlanılan bu tür mezartaşları, 17. yüzyılın başlarından itibaren görülmektedir.

Süslemeli kadın mezar taşları içerisinde en yoğun süsleme içeren grubu çelenk şeklinde tasarlanmış mezartaşları oluşturmaktadır. Günümüzdeki çiçek çelenklerini anımsatan bu tür mezar taşları genellikle başucu taşı olarak kullanılmış olmakla beraber, Gömeç’te ayakucu taşı olarak değerlendirilmiş bir örneğin bulunması ilginçtir. Bu tür mezar taşlarında, ana süslemeyi birbirine eklenmiş çiçek ya da yaprak motifleri oluşturmakta, en çok ise gül motifinin kullanıldığı dikkati çekmektedir. Iki dal motifinin, mezartaşının tepe ilk kısmında iki yandan kıvrılarak oluşturduğu içi boş üçgen alınlık, yörede rastladığımız çelenkli mezar taşları içinde ilginç bir örnektir.

Bazı erkek mezar taşlarının üzerindeki kavukların dolamları arasına, tek veya çift gül motifleri sıkıştırılmıştır. Araştırmalarımızda, Batı Anadolu Bölgesi’nde, erkek mezar taşlarının kavuklarına işlenmiş bir başka çiçek motifine rastlayamadık. Ancak Istanbul’daki bazı Osmanlı mezarlılarında, selvi, karanfil ve lale motifi işlenmiş başlıklar bulunmaktadır.

Mimari Tasvirli Mezar Taşları başlığı altında değerlendirilebilecek grupta iki yapı tipi görülmektedir. Bunlardan ilki ve en çok tercih edileni Cami tasvirleri, diğeri ise işlevi hakkında kesin fikir yürütemediğimiz kubbe ya da kırma çatılı yapı tasvirleridir. Gömeç’teki mezarlıklarda araştırma yaptığımız Haziran 2001 tarihinde 3 adet cami tasvirli mezartaşı tesbit edebildik. Bu tasvir harap durumda olmaları ne yazık ki ayrıntılı bir değerlendirme yapmamızı olanaksız hale getirmektedir. Ancak, bölgedeki mezartaşlarına işlenen cami tasvirleri için klasik sayılabilecek, ortada bir cami tasviri ve caminin iki yanında abartılı boyutlarda  yaprak motifleri kompozisyonunun, burada da değişmeden uygulandığı söylenebilir.

Batı Anadolu Bölgesindeki hazire ve mezarlıklarda, 18.-19. yüzyıllara tarihlenen, çok sayıda cami tasvirli mezartaşı vardır. Araştırmalar, bu tür tasvirlerin kadın mezar taşlarında tercih edildiğini, erkek mezar taşlarında ise ender olarak kullanıldığını ortaya koymaktadır. Tasvirlerin kat ve kubbe sayıları, örtü sistemleri, cephe düzenlen, minare sayıları ve hatta minyatür geleneğine bağlanabilecek resimsel karakterleri, Batı Anadolu’daki bütün mezartaşlarında ortak özellikler göstermektedir.

Gömeçteki mezarlıklarda, geometrik şekillerin ve sembolik anlamlar yüklenebilecek bazı motiflenin işlendiği mezartaşlarının sayıca az olduğuna daha önce değinmiştik. Tesbit edebildiğimiz iki mezartaşı üzerine işlenen, içi ışınlarla doldurulmuş daireler ile, daha çok 20. yüzyılın ilk yarısına tarihlenen taşlarda görebildiğimiz ayyıldız motifi dışında basit kenar şeritleri, sivastika ve volütler bu grupta değerlendirilebilir. Aslında, mezar taşlarında kullanılan bütün süslemelerin sembolik birer anlamı oluğu söylenebilir.

Gömeç’teki büyük mezarlıkta bulunan bir örnek, formuyla oldukça ilginçtir. Aşağıdan yukarıya doğru genişleyerek yükselen mezartaşı, üçgen bir alınlıkla taçlanmaktadır. Uzerinde yazı ve süsleme bulunmayan taşın yüzeyine, alınlığa kadar uzanan dikdörtgen bir niş açılmıştır. Anadolu’da Hitit ve Frig dönemlerinde rastladığımız adak nişlenini anımsatan bu oyuntunun sembolik bir anlamı olup olmadığı konusunda, şimdilik ihtiyatlı davranmayı uygun görüyorum.

Gelenekler - Etkileşimler

Ölüleri yakmak veya yüksek kayalıklarda vahşi hayvanlar tarafından parçalanmaya bırakmak sık kullanılan yöntemlerden olmakla beraber, eski çağlardan günümüze kadar devam eden en yaygın yöntemin doğrudan toprağa gömme geleneği olduğu söylenebilir. Toprağa gömme biçimleri ise inanç ve kültürlere göre farklılıklar göstermektedir.Ölünün yakıldıktan sonra küllerinin ya da yakılmadan ana karnındaki pozisyonda bir küp içerisine konularak gömülmesi dışında, toprağa bir çukur açılarak gömülmesi yine inanç sistemlerinin bir ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır.

Son zamanlarda, sayıları gittikçe artan arkeolojik kazı ve araştırmalarda elde edilen bilgiler, mezar açma ve mezarın üzerine taş dikme geleneğinin, çok daha eskilere, yazıdan önceki devirlere kadar uzanan bir gelenek olduğunu kanıtlamaktadır.

Orta Asya’da Türkler, yaygın olarak ölülerini doğrudan toprağa gömme yöntemini tercih etmişlerdir. Türklerde, mezarın üzerine taş dikme geleneğinin yine Orta Asya kültür ortamına kadar uzandığı söylenmektedir. Orta Asya’da, Minusinsk, Yenisey bölgeleriyle Orhun Vadisinde bulunan, mezarların üzerine dikilmiş iri taşlardan yontularak oluşturulan ve Balbal adı verilen heykellerin, Türk mezartaşlarının atası olduğu kabul edilmektedir.

Anadolu’da Selçuklulardan başlayarak, Beylikler dönemi, Osmanlılar ve nihayet günümüze kadar, her dönemin kendi kültürel yapısı paralelinde, diğer bütün sanat eserlerinde olduğu gibi mezartaşları da çeşitli biçim, form ve süslemelerle değişim içindedir. Selçuklu dönemi için karakteristik sayılabilecek örneklerin bulunduğu Ahlat ve çevresindeki mezarlıklar, mezartaşı geleneği hakkında önemli veriler sunmaktadır. Beylikler döneminde, Selçukluların daha masif görünümlü ancak yoğun bitkisel ve geometrik süslemeli ve figürlü mezartaşları, daha çeşitli formlar göstermeye başlamıştır. Türk Sanatı Tarihi’ni araştıran bilim adamları, mezartaşı geleneğini, köken olarak Orta Asya’ya kadar götürmektedirler. Bu bazı mezartaşı formları için geçerli olsa bile ayrıntıya girildiğinde görülüyor ki, 17. yüzyıldan itibaren yaygınlaşmaya başlayan üçgen alınlıklı veya tepelik kısmı bitkisel karakterli volütlerle bezenen mezartaşları , Anadolu’da antik dönemde ve Roma döneminde yoğun olarak tercih edilmiştir. Mezar taşlarında kullanılan sembolik ögeler, kuşkusuz Orta Asya kültürlerinden gelen Şamanist etkileri taşıdığı kadar, Anadolu’daki, Türklerden önceki kültürlerin izlerini de taşımaktadır.

Selçuklu mezar taşlarında kullanılan selvi motifi, köken olarak çok daha gerilere gitse bile, günümüz mezar taşlarında da yoğun olarak kullanılıyor olmasıyla, dünle bugün arasındaki kültürel köprünün en önemli sembolik ögelerinden birisi olarak kabul edilebilir. Genel anlamda güneşi sembolize eden daire ve dairenin çeşitli biçimlerde yorumlanmasından oluşan motifler, yeryüzündeki inançlardan bir çoğunun sıklıkla kullandığı bir semboldür. İlkel dinler de en büyük tanrı güneştir. Güneş sembolü, Mısır tanrısı Ra'dan, Hıristiyan azizlerinin başlarındaki hale’ye ve Anadolu mezar taşlarındaki içi ışınlarla veya çok kollu yıldızlarla doldurulmuş daireye kadar, “ebedi yaşam’ ifadesi olarak, gelenek ve inançların sembolik göstergesi biçiminde yorumlanabilir.

Sanatsal yaratım süreci, arkaplanda duygunun hakim olduğu görülmektedir. Din de aynı sofradan beslenir. Farklı yöntemlerle olsa bile, her ikisi de insana ölümsüzlük vaad etmektedir. Sanat ve din, bir toplumun duyusal dünya ve dinsel manevi ilişkilenme tarzının, bilimden farklı olarak, gerçekçi değil, duygusal kodlarını verir. Bir toplumun ne dini algılayışı ve yaşayışı ne de ürettiği sanatsal formlar, kendi ethos’undan bağımsız olamaz. Dolayısıyla bir toplum hem benimsediği dinin dogmalarına ve o dogmalar ekseninde oluşan kültürel kodlara, hem de kendi ethos’una sadık kalmak durumundadır.

Buradaki mezarlıklar, her ne kadar ölümün mekanı olarak adlandırılsa bile, bu mekanın süsleri olan mezartaşları, yaşayanlara, ölümü değil ölümsüzlüğü sembolize eden birer anıt olarak seslenmektedir.




Bu Konuya Toplam 0 Yorum Yapılmıştır.   

Ad : Soyad :
E-Mail : Şehir :
Ülke :      
Başlık :
Mesaj :
Güvenlik Kodu :            
 

Henüz Yorum Yapılmamış.

Tüm Başlıklar

Coğrafi Özellikleri
Kültür
Mezar Taşları
Tarihçe
Balıkesir Firmalar
Balıkesir Ürünler
Balıkesir Reklam
Haberler
Resim Galerileri
Balıkesir
Bandırma
Edremit
# #
Balıkesir Öğrenci Yurtları
Balıkesir Kahvaltı Mekanları
Web Sayfası Talep Formu
Firmanı Ücretsiz kaydet

Copyright © 1997 - 2025 balikesir.com Bize Yazın      Kullanıcı Sözleşmesi       Kvkk Bilgilendirmesi