Bandırma’nın ilk kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Çeşitli araştırmalardan, Bandırma’nın M.Ö. 8 ve 9. yüzyıllar arasında, Kapıdağ yarımadasındaki Kyzikos şehri ile aynı zamanda kurulmuş olabileceği sonucuna varılmıştır.
Bandırma o zamanlar, bugünkü şehir merkezinin yaklaşık 2 km kadar kuzeydoğusunda bulunan ve günümüzde Livatya ve Ağıldere olarak anılan bölgede kurulmuştur. Bir balıkçı köyü olan ve Kyzikos şehir devletinin limanı olarak da kullanılan Bandırma, o yıllarda “Güvenilir Liman” anlamına gelen PANORMOS olarak anılıyordu.
Çeşitli zamanlarda Frigler, Mysialılar, Traklar ve Perslerin egemenliğinde kalan Bandırma bölgesi, M.Ö.334 yılında Makedonya kralı Büyük İskender tarafından fethedilmiştir. Buralar daha sonraki yıllarda Roma ve Bizanslıların eline geçmiştir.
Bandırma’ya Türklerin ilk gelişi ise, Anadolu’da ilk Türk Devletini kuran Kutulmuşoğlu Süleymanbey’in 1076 yılında Kyzikos’la birlikte Aydıncık ve Bandırma’yı fethetmesiyle gerçekleşmiştir. 1106 yılında Selçuklu Sultanı 1.Kılıçarslan’ın vefatı sonrası bölge tekrar Bizans egemenliğine geçmiştir.
Bandırma 13. yüzyılın başlarında Karesi Beyliği’nin himayesi altına girmiş, 1345 yılında Orhan Gazi zamanında Osmanlıların eline geçmiştir. Bandırma bu yıllarda küçük bir balıkçı köyü idi.Orhan Gazi bölgenin idaresini büyük oğlu Süleyman Paşa’a vermiştir.
Bir süre Aydıncık ve Hüdavendigar’a bağlı olan Bandırma 16. yüzyılın 2.yarısında Galata Kazası Kapıdağ nahiyesine bağlı bir köy idi.
Evliya Çelebi, o yılların Bandırma’sını şöyle anlatıyor: “Anadolu eyaletinde, Bursa Sancağı’na bağlı olup, yüz elli akçelik kazadır. Bir hakimi de gümrük eminidir. Yeniçeri serdarı, sipahi kethüda yeri, muhtesibi, bacdarı, ankibi, ayan ve eşrafı vardır.Rum denizinde büyük bir ticaret iskelesidir.On iki mahallesi olup, on yedi de mihrabı vardır. Binaları alçaklı yüksekli, kiremit örtülü evler olup, Rum Denizinin kıyılarında kurulmuştur. İskele başındaki gümrüğü yetmiş yük akçe kiraya verilir. Çocuk mektebi, derviş tekkeleri ve hamamları vardır. Çarşısında bütün sanatkarlar varsa da bedesteni yoktur. Hazreti Süleyman’ın Hatunu Belkıs, kah burada kah Edincik’de otururdu.”
Bandırma’nın o yıllardaki gelişiminde Padişah’ın Dergahı Ali Çavuşlarından Haydarçavuş’un Bandırma’ya yerleşmesi önemli bir etken olmuştur. Bazı kaynaklarda Bandırma’ya sürgün olarak gönderildiği belirtilen Haydarçavuş, sahilde kendi adını taşıyan bir cami, medrese, hamam, beş ev, on dükkan yaptırmıştır. Bu eserleri vakıf olarak Bandırma’ya bırakan Haydarçavuş’un bundan sonraki yaşamı konusunda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.
Bandırma, 1830 yılında Erdek ilçesi Kapıdağ bucağına bağlanmış, tanzimata kadar voyvodalıkla idare edilen Bandırma Tanzimatın ilanından sonra gerçekleştirilen idari yapılanma ile Erdek ilçesine bağlı bir bucak olmuştur.
1874 yılında büyük bir yangın geçiren Bandırma’nın tamamına yakını bu yangında harap olmuştur. Yangın sonrası Bandırma kısa zamanda yeniden onarılmış, Haydarçavuş camii de on bir yılda kagir olarak yeniden yapılmıştır.
1876- 1878 Osmanlı- Rus savaşı sonunda, Kırım ve Romanya’dan göç eden tatarların Bandırma’ya yerleştirilmesi şehirde bir canlanmaya ve nüfusunun artmasına neden olmuştur. Bu gelişmeler sonrası Bandırma, 1879 yılında Karesi Sancağı’na (Balıkesir) bağlı bir ilçe merkezi haline getiriliş daha sonra Belediye teşkilatı kurulmuştur. 1879 yılı salnamesinde Belediyenin yeni seçilmekte olduğu belirtilmektedir.
1889 yılı salnamesinde, Bandırma ile ilgili şu bilgiler yer almaktadır:
“Kaza Merkezi Marmara Denizi sahilindedir. 18 mahalle, 9031 nüfusludur. Kaza 5 cami-i şerif, 4 mescit, 5 kilise, 4 manastır, 3 hamam, 10 han, 15 fırın, 6 tabakhane, 14 yel değirmeni, 2 kiremit ocağı, 3 kireç ocağı, 3 eczane, 2 kıraathane, 60 kahvehane, 550 dükkan 200 mağaza, 2850 hane, 17 sübyan mektebi, 1 mektep-i iptidai ve rüştiye, 2 gaz deposu, 1 baruthane, 1 un fabrikası, 1 askeri debboy, büyük vapur iskelesi, gene orada Belediye dairesi, bir telgrafhane ve hükümet konağı vardır.
Bandırma iskelesi, ticaretgah bir mahal olup Karesi sancağının ithalat-ihracat başlıca merkezdir. Dersaadet’den (İstanbul) buraya hemen her gün vapurlar gelir, gider. Fakat haftada üç postası vardır. Karesi Sancağı’nda üretilen madenler buradan doğruca Avrupa’ya gönderilir.”
Dr. Şerafeddin MAĞMUMİ, “Bir Osmanlı Doktorunun Anıları” adlı kitabında 1889 yılı Bandırmasını şöyle anlatıyor:
“Onsekiz mahalleden oluşup onbeş yıl önce çıkan ve bir-iki mahalle dışında ötekileri tamamıyla ortadan kaldıran yangın felaketinden sonra düzgün bir plan çizilerek ve onun gereğince şimdiki evler inşa edildiğinden araları birbirine paralel ve düzdür. İskele başında ve Belediye Dairesi önünde yarım daire biçiminde bir meydancık olup kasabanın bütün sokakları buradan başlar. Kasabayı tam ortasından keserek buraya varan birinci sınıf caddesi bu kadarcık bir yerde “bulvar” adına hak kazanıyor.
Kasabaya dama tahtası biçimini veren sokakların tümü balık sırtı kaldırımla döşenmiş olup tümünde yaya kaldırımları da vardır.
Poyraz estiği zaman deniz tekneleri barınamadığından doğu yönüne 120-140 metre uzunluğunda bir kordon inşasıyla liman yapılması yerel belediyeye verilmiş ve şimdiye kadar 50 metrelik yere taş dökülmüştür. Liman ve rıhtımın inşasıyla Balıkesir’e kadar bir de demiryolu uzatılacak olursa Bandırma’nın ufak bir İzmir olacağına kuşku yoktur.
Kasabanın içinde yüksek ve taş binalar olmayıp birçok cami içinde, iskele başında ve orta cadde üstünde yeniden inşa edilen Haydarçavuş Camisi kasabanın tek bezeğidir. Bu süslü bina uzaktan tıpkı Ortaköy Camisini andırır bir biçimde ve resimde olup yıldırımsavarı ve taş alemli minaresi de çok sevimlidir.
Kasaba günden güne büyümekte ve imar edilmekte olup yerleştirilen göçmenler tarafından Askerlik Dairesi’nin bulunduğu yere kadar yeni evler yapılarak mahalleler oluşturulmuş ve nazım plandan ayrılmayarak düzenli yerleşmenin sürdürüldüğü görülmektedir.”
Dr. Şerafettin MAĞMUMİ’nin bahsettiği Bandırma-İzmir demiryolu 1911 yılında hizmete girmiştir. Daha önce İzmir-Soma arasında bulunan demiryolu, Fransız Robert ve Enklars firmaları tarafından Bandırma’ya kadar getirilmiştir. İzmir Kasaba Temdidi adı altında çalışan bu demiryolu hattı, kapitülasyonların sona erdirilmesiyle D.D.Y.’na devredilmiştir.
Birinci Dünya Savaşı sıralarında Bandırma, Çanakkale Boğazının kapatılması ile bölgesel olarak büyük bir önem kazanmıştır. Özellikle Çanakkale’ye asker ve malzeme nakliyesi konusunda önemli bir rol oynamıştır.
Askeri ve ekonomik alandaki bu stratejik konum, nüfusun da artmasına neden olmuştur.
Cumhuriyet öncesi Bandırma’da Türkler, Ermeni ve Rumlarla birlikte yaşıyordu. Türkler genelde tarımla uğraşırken Rum ve Ermeniler ticaret işlemleri ile geçiniyorlardı.
MİLLİ MÜCADELEDE BANDIRMA:
Mondros Ateşkes anlaşmasının imzalanmasından sonra, konumu nedeniyle Bandırma’nın da işgal edileceği tahmin ediliyordu. Bu nedenle, Bandırma’da yaşayan Rum ve Ermenilerin olası taşkınlıklarından korunmak ve işgale hazırlıklı bulunmak amacıyla Bandırma’da da Cemiyet-i İslamiye adıyla bir örgüt oluşturulmuştur. Bu örgüt, işgale karşı halkın örgütlenmesi konusunda çok başarılı olamamıştır. Özellikle Rum ve Ermenilerin tavırları buna engel olmuştur.
Cemiyet-i İslamiye örgütü 15 Mayıs 1918’de Kuvvay-ı Milliye Teşkilatı’na katılmıştır.
Vasfi ŞENSÖZEN’in notlarında Kuvvay-ı Milliye Merkez heyetinin şu isimlerden oluştuğu belirtilmektedir:
Mülkübey Zade Mehmet Bey, Kepeklerli Mehmet Bey, Hafız Mustafa Efendi, Kemalmaz Zade İsmail Efendi, Karabekir Efendi, Kitapçı Mehmet Ali Efendi.
İzmir’in işgal edilmesinden sonra, Bandırma’da yaşayan Rumların Yunan ordusunun Bandırma’yı da işgal edeceği beklentileri daha da kuvvetlenmişti. Bu amaçla şehrin çeşitli yerlerinde zafer takları yapılmıştı.
İlhan SELÇUK’un “Yüzbaşı Selahattin’in Romanı” adlı eserinde o günlerin Bandırması şöyle anlatılır:
“21 Mayıs 1919 günü Bandırma’ya geldiğimiz zaman, şehirde Yunan bayraklarıyla süslenmiş zafer takları gördük. Şehri gezdiğimizde derin bir acıya gömüldük. Her yanda Venizelos’un resimleri, Yunan bayraklı taklar ve sokaklarda Rumların sesleri
“Zito Venizelos”
İkide birde uzaklardan görünen bir vapur dumanı üzerine Yunan donanması geliyor sanısıyla, Rumlar kıyıya sevinç çığlıklarıyla koşuyorlardı.”
Manisa’daki 17. kolordu Komutanlığı’na atanan ve buraya gitmek üzere Bandırma’ya gelen Bekir Sami Bey, Bandırma’nın bu durumu karşısında bir şeyler yapma gereği hissetmiştir.
Kendisi de aslen Manyas Haydar Köyünden olan Bekir Sami Bey, 22 Mayıs 1919 sabahı Yaveri Yüzbaşı Selahattin’i göndererek, Bandırma’da görevli tümen komutan vekilini kaldığı otele çağırmış ve ona şehirdeki Yunan bayraklarını toplatması emrini vermiştir. Yarım saat sonra şehirdeki bütün Yunan bayrakları indirilmiş ve Türk halkı da bu olayda askerlere yardımcı olmuştur.
Bekir Sami Bey ayni gün öğle namazından sonra halkı camide toplayarak bir konuşma yapmıştır. “Yüzbaşı Selahattin’in Romanı”nda camideki konuşmasında şunları söylediği aktarılmaktadır:
“Müslümanlar! Eğer bu camide çan görmek istemiyorsanız, eğer ailelerinizi Yunan palikaryalarının kucağında görmek istemiyorsanız, haydi silah başına! Bugün ne hükümet ne devlet kalmıştır. Devlet de siz, hükümet de sizsiniz! Ya düşmanları öldüreceğiz bu vatan bize kalacak; ya biz öleceğiz, bu vatanı alanlar burada tek bir Türk bulamayacak. Her yabancı bayrak düşmandır, yırtın ve yakın!”
Kemal Tahir’in “Yorgun Savaşçı” adlı eserinde de, Bekir Sami Bey’in camide yaptığı konuşmada söylediklerini bir bildiri halinde yazdırarak şehrin çeşitli yerlerine astırdığı belirtilmektedir. Bildiride özetle şöyle denmektedir:
“Bandırmalılar,
Dinimizde gavurla vuruşmak Tanrı buyruğudur. ...Yurdu düşman bastı mı, Müslüman olanlar birleşip karşı çıkacak... Aramızdaki geçimsizlikleri unutacağız. Kardeş olmanın zamanıdır. Sinmekte hiçbir fayda yok... Ben Bandırma milletini yiğit bilirim... Yunan yürümektedir arkadaşlar... Sevgili Bandırmamızın düşman ayağı altında kalmasını istemiyorsak, düşmanı uzaklarda karşılamalıyız. Herkes birbirini güçlendirsin...”
02 temmuz 1920 tarihinde Yunanlılar tarafından işgal edilen Bandırma 2 yıl 2 ay 15 gün işgal altında kalmıştır.Bandırma’da çok uzun yıllar Türklerle bir arada, kardeşçe yaşayan Ermeni’ler ve Rum’lar özellikle işgal yıllarının son zamanlarında Türklere büyük baskılar ve işkenceler yapmışlardır.
Büyük kurtarıcı Mustafa KEMAL ATATÜRK’ün önderliğinde birer birer işgalden kurtarılan Anadolu toprakları özgürlüğün doyumsuz tadını yaşıyorlardı
Bandırma’da daha fazla kalamayacaklarını anlayan ve Anadolu’dan gelen Türk ordusunun zafer haberleriyle telaşa kapılan Yunanlılar, önceden Mamun bahçelerinin bulunduğu bölgede topladıkları erkekleri ve çocukları 16 Eylül günü eski Haydarçavuş Camiine kapatmışlardır. Camiye koydukları bombalarla masum insanları acımasızca katletmeyi planlayan işgalciler, şehri yakarak Erdek’te bekleyen gemilerle kaçmak üzere yola çıkmışlardır. Düşmanı kovalayan ordumuz Bugün Ayyıldıztepe Son Kurşun Anıtı’nın bulunduğu bölgede düşmanla savaşa başlamıştır. Burada yaşanan şiddetli çarpışmalarda, Kocaeli Grubu Kumandanlığı’na bağlı 61. Alay Komutanı Yarbay Vecihibey başta olmak üzere toplam 80 askerimiz şehit olmuştur. Vatanımızın her karış toprağı gibi Bandırma’da şehit kanlarıyla sulanarak 17 Eylül 1922 tarihinde işgalden kurtarılmış, düşman yenilmiş ve zafer kazanılmıştır.
Ayyıldıztepe’deki çarpışmalarda bulunan Mehmet Ali OĞUZ, o günü şöyle anlatıyor:
“17 Eylül 1922 tarihinde şafak vakti Bandırma’ya vardık. Emir beklemeden Bandırma’ya girdik. Bandırma yanıyordu. İki arkadaş iskeleye doğru indik. Yunan askerleri bağrışıp kaçışıyorlardı. Koşa koşa Ayyıldıztepe’ye geldik. Alay harbe başlamıştı, biz de katıldık.
Ayyıldıztepe’de bir tümsek vardı. Yunanlılar tepede biz aşağıda idik. Çarpışma iki saat kadar devam etti. Alay komutanı Hasan Vecihibey adında bir kurmay kaymakamdı. Alay komutanı benim yanımda bir kayayı siper almıştı. Biz ayakta idik. Çarpışmalar sırasında alay komutanı başına bir kurşun yedi ve orada şehit oldu. Bandırma körfezinden Kelheş, Erdek Körfezi’nden Averof zırhlısı bize ateş ediyordu. Yunanlıları kovaladık, Bandırma kurtulmuştu.”
Bu zafer, Kurtuluş Savaşımızda düşmanla yaşanan son silahlı çarpışmalar sonucu elde edildiği için ayrı bir önem taşımaktadır. İşgalden en son kurtulan Edincik ve Erdek, silahlı çarpışmalar yaşanmadan kurtarılmıştır. Hasan Tahsin’in ilk kurşunuyla başlayan Kurtuluş Savaşımız, Bandırma Ayyıldıztepe’de yaşanan çarpışmalarda düşmana sıkılan son kurşunla, zaferle sonuçlanmıştır.
Kurtuluş Savaşımızın son şehitleri olan kahramanlar için, Cumhuriyetimizin 50. yıldönümü nedeniyle bir anıt yapılması gündeme gelmiş ve 1972 yılında Bandırma’da bu konuyla ilgili bir dernek kurulmuştur. İstanbul Teknik Üniversitesi Şehir Plancılığı Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Gündüz ÖZDEŞ’e bununla ilgili bir proje hazırlatılmış, projenin ilk bölümü olan çatılmış silahlardan oluşan bu anıt Bandırmalıların katkıları ve Ankara’dan gönderilen yardım ile 1974 yılında tamamlanmıştır.
Anıtın bu bölümünde 28 metre çaplı daire bir zemin üzerinde 25 metre yüksekliğinde 8 adet çatılmış silah bulunmaktadır. Çatılmış silahlar; Kurtuluş Savaşı’nda son kurşunların atıldığını, zaferin kazanıldığını, vatanın kurtulduğunu, silahların işinin bittiğini, artık barış zamanı olduğunu simgelemektedir.
Projenin tamamı bu anıttan ibaret değildir. Projede ayrıca; 19 Mayıs’tan başlayarak Kurtuluş Savaşımızın önemli adımlarının anlatıldığı panolar, müze, kafeterya, idari bina ve otopark bulunmaktadır. Projenin diğer bölümleri bugüne kadar yapılmamıştır.
Projede yer alan panolar şunlardır:
19 Mayıs
Erzurum Kongresi
Sivas Kongresi
İsyanlar
1. İnönü Savaşı
2. İnönü Savaşı
Sakarya Meydan Muharebesi
Dumlupınar Muharebesi
Başkomutanlık Meydan Savaşı
İzmir’in Kurtuluşu
Bandırma’nın Kurtuluşu
Anıt, bu pano ve kabartmalar ile bir bütün olarak anlamını tamamlayacaktır. Kurtuluş Savaşı’nın bütün aşamaları anlatıldıktan sonra 17 Eylül’de Bandırma’da atılan son kurşunlar, kazanılan zafer ve savaşın bitimi ile birlikte silahlar çatılacaktır.
Anıtın 1974 yılında yapılan çatılmış silahlardan oluşan bölümü, zamanla yıpranmış, bazı bölümlerde betonların dökülmesi nedeniyle demirler açığa çıkmıştır.
Anıtın bu kötü görünümünü ortadan kaldırmak amacıyla Valilik, Kaymakamlık ve Belediye Başkanlığı’nın işbirliği ile 2002 yılında bir onarım çalışması yapılmıştır.
Onarımdan sonra da uzaktan rahatlıkla görülebilmesi için anıt beyaz yol boyası ile boyanmış, anıt zemini mermerle kaplanmış, anıta çelenk sunulması için platform ve buradaki çarpışmalarda şehit olan 80 şehidimizin isimlerinin yer aldığı kitabeler yapılmıştır.
Anıtın geceleri de tüm heybetiyle görülebilmesi için özel aydınlatma sistemi kurulmuştur. Anıt geceleri sürekli aydınlatılmaktadır.
|