ADET GELENEK VE GÖRENEKLER
DOĞUM
Çocuk ailenin temelini sağlamlaştıran,neşe sevinç kaynağıdır.Ancak çocuk sahibi olamayan kadınlar diğer yörelerde olduğu gibi bu yörede de çeşitli yollara başvurmaktadır. Bunların başında adak yerlerini ziyaret etmek gelmektedir. Ayrıca evde hazırlanan koca karı ilaçları diye tabir ettiğimiz ilaçlarda kullanılmakta ve bu konuda çeşitli inanmalar uygulanmaktadır. Yörede doğacak olan çocuğun cinsiyetini saptamak içinde çeşitli yöntemlere başvurulur. Bu yöntemlerden birisi ateşe şap atmaktır. Şap yanınca kabarmaya başlarsa doğacak çocuk erkek,kabarmazsa kız olacağına inanılır. Başka bir yolda gebenin sütünü bir bardak suya damlatmaktır. Süt dağılmadan dibe inerse erkek,dağılırsa kız çocuk beklenir.
Doğumun kolaylaştırmak için de şunlar yapılır:Hocalara tabar verilir. Onlarda içine dualar yazarlar. Daha sonra tabağın içine su konur ve gebeye içirilir. Gebenin örülü saçları,düğmeleri çözülür. Evdeki kapıların ve sandıkların kilitleri açılır. Ayrıca gebe kadının bağırışlarının başkalarınca duyulması çok günah sayılır. Duyanlar günahları bağışlanana dek çocuğun doğmayacağına inanılır.
Birkaç kez çocuğu olup ta ölen anneler,buna bir çare bulabilmek için kendilerince tedbirler alırlar. Bunlardan bazıları şunlardır: Hasan adlı üç çocuktan birer çivi alınır. Bunlar demirciye verilir. Demirci bunlardan gece yarısı bir bilezik yapar. Çocuk doğar doğmaz bu bilezik koluna takılır. Gebenin önüne yeni kalaysız bir bakır tepsi konur. Çocuk bu bakır tepsinin içine doğar. Daha sonra tepsi bir yoksula verilir.
Hiç çocuğu ölmemiş birkaç anneden,birer parça bez alınır. Bunlardan dikilen gömlek,doğar doğmaz çocuğa giydirilir. Doğum olduktan sonra doğan bebeğin göbeği kesilirken ebe tarafından bebeğe göbek adı verilir. Daha sonra genellikle üç gün içinde çocuğun adı verilir. Ailenin büyüğü,yaşlı bir erkek tarafından çocuk kucağa alınır ve kıbleye karşı döner. Çocuğun kulağına ezan okur,üç defa da adını söyler. Böylece adı verilmiş olur. Çocuğa genellikle erkek tarafına öncelik tanınarak büyükannenin yada dedenin adı verilir. Çocuğun doğduğu yedinci günde çocuk Mevlidi okunur. Mevlide bu mutlu günü kutlamaya gelen yakınlar çağırılır.
Çocuğun ellerinin doğduğu zamanki durumuna göre geleceğine ilişkin tahminler yürütülür. Örneğin elleri kulaklarına doğru kalkmış durumdaysa ileride büyük adam olacağına, göğsünde ise bilgiç olacağına,doğar doğmaz ellerini bir şey arar gibi kımıldatırsa iyi huylu olacağına inanılır.
Çocuğa meme verilmesi için doğumun üzerinden üç gün geçmiş olması gerekir. İlk memeden önce Kur'an üzerinden toz alınır. Bu toz çocuğun ağzına ve annesinin memesine sürülür. Loğusaya özel bir özen gösterilir ve "al basmasına" uğramaması için çaba harcanır. Bu nedenle ölü evinden gelenlerin bir yere uğramadan loğusaya gelmelerinin,kırklar çıkmadan iki loğusanın görüşmesini ve loğusanın yalnız kalmasının sakıncalı olduğuna inanılır. Ayrıca loğusa al basmasından korunabilmek için kırmızı kurdele bağlar.
Otuz gün boyunca anne dışarı çıkmaz. Hep evde kalarak bebeğiyle ilgilenir. Yirmi yedi veya yirmi dokuzuncu gününde çocuk yıkanır. Günün tekli sayılarla bitmesine dikkat edilir. Suyun içine bir gümüş,bir altın yüzük atılır. Ayrıca bir süpürge çöpünü 29 kez parçalayıp suya atılır. Bu suyla önce bebek sonra anne yıkanır. Sabahtan yıkanma işlemi bittikten sonra öğleden sonra en yakınlarına kırk uçurmaya giderken genç anne güzel giyinip süslenirse ileride bebek büyüyüp genç kız veya delikanlı olunca, süsün giyiminin yakışacağına inanılır.
Gidilen yerden geri dönülürken ev sahibi bebeğe,para mendil,yumurta,ekmek vb. verilir. Yumurta,yumurta gibi güzel olsun,ekmek eli ekmek tutsun, para,parasız kalmasın, mendil;temiz olsun diye verilir. Bebek kırk uçurmaya gittiği yerden boş döndürülmez. Anne ve bebeği,bütün yakınlarını dolaşarak kırk uçururlar. Otuz yedinci yada otuz dokuzuncu günü otuz kırkında işlem tekrarlanır. Anne ve bebeği yıkanırlar. Yine öğleden sonra en yakınlarından birine gidip kırk kırkını uçururlar. Çocuk altı aylık olunca babasının cebinden para aldırılır. Çocuğun aldığı paraya göre yorum yapılır. Çocuk az para aldıysa ileride nasibinin az olacağına, çok aldıysa nasibinin çok olacağına inanılır. Çocuğun aldığı parayla akşam ellerine kına yakılır. İsteğe göre bu akşam eğlence de düzenlenir.Zamanı geldiği halde yürüyemeyen çocuklar sela vakti kollarından tutularak sallanır. Eğer yürüyüp de düşüyorsa hamurdan büyükçe bir simit pişirilir. Bu simit çocuğun başından aşağıya geçirilir. Ayak hizasına geldiğinde parçalanırı ve mahallenin çocuklarına dağıtılır.
SÜNNET DÜĞÜNÜ
Sünnet düğünü erkek çocuğun sünnet ettirilmesinin kutlanmasıdır. Sünnet düğününü yapan aile oğlunun sünnet edilmesine duyduğu sevinci,yakınlarıyla bunu kutlayarak paylaşır. İslam Dininin gereklerinden olan her erkek çocuğunun sünnet edilmesi halk arasında bazı gelenekleri beraberinde getirmiştir.
Düğün sahibi düğünden önce bir takım hazırlıklara başlar. Daha önceden çağrılan yengeler, Çarşamba günü düğün evine gelerek sünnet çocuğunun karyolasını süsler. Perşembe günü yengeler düğün sahibi adına çok yakınlara kına,tanıdıklarına da şekerle sünnet düğününe çağırırlar. Düğün evinin erkekleri de çağırılması gereken erkek tanıdıkları Pazar günü sünnet düğününe davet ederler. Perşembe veya Cuma günü düğün için ekmek yapılır. Aşçı, bulaşıkçı ve tefçi,davulcu tutulur.
Cumartesi akşamı kadınlar toplanır. Mevlit okunur. Mevlit bittikten sonra sünnet olacak çocuk ortaya oturtulur ve eline genellikle sırça parmağına kına yakılır. Sünnet çocuğuna kınayı yengeler yakar. Düğün sahibi yani sünnet çocuğunun annesi kına yakan yengelere iğne oyalı bez örtü verir. Orta yerde kına yakılırken sünnet çocuğunun yakınları para takarlar. Bir süre sonra kalabalık dağılır. Pazar günü davetliler sabah 10-13 civarı verilen davete gelirler. Davete gelenlere sofra açılır,yemek verilir. Sünnet çocuğuna davetliler para,altın takarlar. Davetliler yemeklerini yedikten sonra sünnet çocuğunu gezdirmek için beklerler. Bir at getirilerek sünnet çocuğu bu ata bindirilir. Atın üstüne duvar halısına benzeyen küçük ipek dokuma halı serilir. Atın kulak kısmına kırmız veya mavi krep asılır. Bunun yanında havlu,çamaşır vb. de asılabilir. Bütün bu asılanlar daha sonra atın sahibine kalır.
Ata bindirilen sünnet çocuğu davul zurna eşliğinde,atın arkasında konvoy oluşturan yakınlarının kullandıkları arabalarla mahalle aralarında gezdirilerek tekrar düğün evine gelinir. Daha önce bir yakını tarafından tembihlenen çocuk attan inmez. Çocuğun attan inmesi için yakın akrabaları ve babası vaatlerde bulunur. Çocuk istediği şeyi almaları için " tamam " dedirtinceye kadar attan inmez. Bu pazarlıktan sonra attan inmeye razı olan çocuk attan inerken başından şeker serpilir. Attan indirilen çocuk yakınları tarafından sünnet odasına götürülür ve sünnetçi tarafından sünnet edilir. Sünnet edilirken çocuğun yanında babası ve yakınları da bulunur. Eğer sünnet çocuğu tekse çocuğa arkadaş olacağına inanıldığı için düğün evinin penceresinden aşağıdaki çocuklara doğru horoz uçurulur. Kim kaparsa horoz onun olur. Sünnetten sonra düğüne çağrılan kadınlar gelir. Onlara sofra açılır. Yemek verilir. Daha sonra tefçi eşliğinde oynarlar. Gündüz düğüne gelen kadınlar oynarlar. Akşamüstü kalabalık dağılır. Akşam yine toplanılır ancak bu kez meydan genç kızlarındır. Akşam da genç kızlar oynar. Geç saatlerde düğün sona erer.
ASKERLİK
Askerlik çağı gelen ve askerlik kağıdı gelen gençler akrabaları ve komşuları tarafından toplu olarak her öğün ayrı evde olmak üzere yemeğe davet edilirler.Her genç helalleşip evinden ayrılırken işleri yolunda gitsin diye arkasından su dökülür.Askere gidecek gençlerle,köy halkı köy meydanında toplanır ve köy imamı çağrılarak dua edilir.Bu törene gelenler askere gidecek gençlerin cebine para koyarlar.Gençler askere uğurlandıktan sonra askere giden gençlerin evleri ziyaret edilir. Askere giden gencin evine huzur içinde dönmesi için gencin ailesi tarafından "Sıvık hamur"dan saç üzerinde çırpma pişirilerek bu hamur işi komşulara dağıtılır.Bu olaya "Döndürme" de denilmektedir.Yörede askerliğini yapmayanlar çocuk ve cahil sayılmaktadır.
ÖLÜM
Ölümünden sonra sırtüstü yatırılan ölüye yapılacak ilk iş ölünün çenesini çekmektir. Kollarını yana getirmek ve ayak başparmakların pamuk ipliğiyle bağlamaktır. Daha sonra ölü şişip patlamasın diye karnının üzerine kara saplı bir bıçak konur. Ölünün bulunduğu odaya kedi girmemesine özellikle dikkat edilir. Çünkü ölünün üzerinden atlayan kedinin cadı olacağına inanılır. Her hangi bir yerde biri ölünce Azraillin kılıcını testilere soktuğuna inanıldığından,o mahalledeki tüm sular dökülür. Bu arada konu-komşu ölü evine ölen kişinin yakınlarına baş sağlığı dilemeye gelirler.
"Allah taksiratını affetsin", " Allah sabırlık versin" gibi teselli edici dualarla ölünün yakınlarının üzüntülerini paylaşırlar. Ellerinden gelen her türlü yardımı yaparlar. Bu da halk arasında kötü gününde bile kopmayan bir bağ olduğunu gösterir. Ölüm gününün ertesinde,sabah erkenden kefen su ve tabut hazırlanır. Bükülmemiş pamuk ipliğiyle mezar ölçüsü alını. Bu iplik daha sonra ölüyle birlikte gömülür. Ölü erkekse bir erkek,kadınsa bir kadın getirir. Su kazanının dibine çöre otu atılır. Ateş üflemeden yakılır. Su kaynadıktan sonra,yıkayıcı kefen biçer,ölü yıkamaya götürülünce döşeği kaldırılır. Yerine bir tabak un konur. Daha sonra bu un bir yoksula verilir. Su kazanının altında kalan yanmamış odun parçalar ile kül dışarı atılır. Böyle yapılmazsa o ailenin ölüyü unutamayacağına sürekli yüreğinin yanacağına inanılır. Ölü evden çıktıktan sonra,hemen arkasında dışarıda bulunan çocuklara şeker,bisküvi,ceviz vb. dağıtılır.,Ayrıca ölünün geri kalan elbiseleri de yoksullara dağıtılır. Ayrıca kadınlar ölü evden çıktıktan sonra mevlit okurlar.
Ölünün gömüldüğü ilk gece tevhit çekilir. Daha sonar gece boyunca tebareke okunur. Tebarekelerin akşam ile yatsı arasında okunmasına dikkat edilir. Yedinci gün mevlit okunur. Bu arada üçüncü gün "gödek" denilen lokma pişirilip,yakınlara ve fakirlere dağıtılır. Yedi gün boyunca eş dost konu-komşu,tanıdıklar ölü evine yemek getirirler. Kırkıncı ve elli ikinci gün yine kadınlar ölü evinde toplanarak mevlit okurlar. Cüz okunur,hatim indirilir. Mevlide daha fazla kişi çağrılır. Genellikle tanıdıklar ve fakirler gelir sofra atılıp yemek verilir. O günlerde ölen kişi anıldığı gibi,ayrıca hayırda yapılmış olur.
ARAP DEDESİ:
Kepsut'un Kasapzade mahallesinde Ayan Şakir hocanın evinde (Arab dede) isminde çalı avlunun yanında bir yatır vardır. Toprak kabartısından ibaret olan bu mezarın başında desti kırıklariyle muhafaza edilen bir fener mevcuttur. Ev sahibinden anladığımıza göre bu zat ev sahibinin akrabalarından iki kişiye ayrı ayrı rüyalarında gözükmüş ve biz beş kardeşiz muharebede şehit düştük. Burada ayak altında kaldık, bize bir mezar yapın veyahut vaktiniz müsait ise bir türbe yapın demiş. Kendisi arap olduğundan ismine arap dede denilmiştir. Bu da sıtmanın geçmesi için baş ucundaki iğde ağacına bez bağlanmakta ve sıtması geçenler de mum dikmektedirler.
PARTAL DEDE:
Kepsut'un Yenice mahallesinin üst kısmında Dursunbey caddesinin kenarındaki mezarlıkta etrafı beton ile çevrilmiş ve betonun üzerinde de beyaz demir parmaklık yapılmıştır. Aynı zamanda demir parmaklığın üstünde güzel bir ay yıldız vardır. Betonun çevrildiği kısım kabarık bir topraktır. Buraya güzel gül fidanları dikilmiş, ayrıca bütün bunların etrafına da ağaçtan bir parmaklık yapılmıştır. Yatırın ayak ucunda betonun üzerinde müstakil şekilde oyuk olup, buradan hiç su eksik olmamaktadır. Yenice mahallesi halkı tarafından veya gelip geçen kimseler tarafından doldurulur. Halk buraya su koymaya bir itikat şeklinde inanırlar. Halbuki bu oyuk yazın kurak zamanda susuz kalan kuşların su içmesi için yapılmıştır.
Partal dedenin demir parmaklıkların üzerinde bağlanmış bez parçaları vardır.Halk her derde deva olduğuna inanırlar ve çok yeni bir mezardır. Kim olduğunu ve nereden geldiğini tahkikatımız neticesinde onunla pek yakından tanışanlardan öğrendiğimizmalûmat şudur.
Partal hoca Sofya sancağının Bucak nahiyesinin Küçük Oba karyesinden Kıratlı oğullarından Mustafa efendi oğlu hacı Mehmet Şevki efendidir. Tarihi vefatı 9 Teşrinevel 1931 pazartesi günüdür. Bu adamın ermişliği yoktur. Kendisi çok sert tabiatlı idi. Saati saatine uymazdı. Bazen yanına gelenleri kovalar, yarım saat sonra yine güler yüzle karşılardı. Müteassıp değildi, şapkalar çıkar çıkmazilk önce Partal hoca giymiştir.
Seni daha cebreden mi var bu sana yakışmazdı diyenlere (Benim hükümete itaatim var) cevabını vermiştir.
Kepsut'a gelmesi şu şekilde olmuştur. Partal hocanın Kepsut'ta hacı Halil isminde çobanlıkla geçinen bir kardeşi vardı. Hoca bunun yanına geliyor. Hocanın aksiliği dolayısiyle ancak bir gün kalabiliyor. Ve kardeşinin evinden çıkınca medreselerden birine yerleşiyor. Ve çocukları okutuyor. Memleketinden (65) yaşında çıkmıştır.
İstanbul'da epey tahsil etmiş ve Ramazan aylarında köy kasaba dolaşır ve hocalık edermiş. Selanik'in Sar-fıçe sancağında (22) sene Rüşdiye muallim saniliği yapmış, oradan Balkan harbini müteakip kaçarak Su şehrine gitmiştir. Ondan sonra tekaüt edilerek Kepsut'a gelmiştir.
Kendisi muallim sanilik yapacak kadar değil fevkalâde âlimdi. Kepsut'a geldikten sonra bile talebe okutmuş ve yetiştirmiştir. Havran eşrafından Terzizade Sadettin beyin babası ile çok iyi görüşmüş ve Sadettin bey de Partal hocayı iyi bir baba tanımış ve bu sebepten bir çok yardımlarda bulunmuş, öldükten sonra da mezarını yaptırmıştır. Civar köylerden ve kasabalardan deliler ve hastalar getirilir, Partal hocaya okutulduktan sonra iyi olduğu duyulurmuş.
YÖRESEL YEMEKLERİMİZ
Tarhana :Önce yoğurt mayalanarak bir iki gün bekletilir. Daha sonra kazana dökülür, Tuz, nohut, un konularak ateşe kaynamaya bırakılır. Karıştırılarak pişirilir. Piştikten sonra hamur teknesine dökülüp, kalburdan geçirilir. Daha sonra beyaz çarşaflar üzerine dökülerek gölgede kurutulur. Kış günlerinin sevilen çorbası yağ, salça ve kıyma ile pişirilerek yenir.
Keşkek :Buğday yıkanır. Bire dört su konarak tavuk eti ilave edilerek pişirilir. Etler kemiklerden ayıklanır tekrar ilave edilir. Buğday ile birlikte tahtadan yapılmış kalın keşkek tokmağı ile ezile ezile macun haline getirilir. Üzerine kızarmış yağ, karabiber ve kırmızı biber ilave edilerek ikram edilir. Özelliği, et belli olmayacak kadar dövülmüş olmasıdır.
Yufka tiridi :Özellikle kırsal kesimde Ramazan ayı veya düğünlerde özel yapılan bu yemek kuru yufkadan yapılmaktadır. Bir kazan veya tencerede pişirilen kemikli et, kırılarak tepsiye dizilmiş kuru yufkanın üzerine kepçe ile dökülerek servise hazırlanmış olur.
Kulak hamuru :Bir kapta un, tuz, su ilave edilerek mayasız hamur hazırlanır. Sonra bu hamur oklava ile sofra veya sini üzerinde açılır. Açılan hamur bıçakla dört köşe üçbuçuk santim büyüklüğünde kesilir. Kesilen hamurlar ateşte kaynayansuyun içine atılıp, karıştırılır. Piştikten sonra kevgirde (delikli) süzülür. Üzerine kızarmış yağ ile dövülmüş sarımsak konur. Evde yağ yoksa yoğurt dökülerek de yenir.
Ekmekaşı :Doğranmış bir soğan ile biraz kıyma, salça veya domates kavrulur. İçine bir yumurta kırılıp karıştırılır. Yeterince su konur ve kaynatılır. İnce ince kesilmiş yerli ekmek (ev ekmeği) bu suyun içine atılır. Lapalaşmadan indirilir ve sofraya konur.
Sac Kavurma :Bu da bir et yemeğidir. Sac içine yağsız veya az yağlı koyun veya kuzu eti ufak parçalar halinde konulur. Fırına kızarmağa bırakılır, pek az da su konur. Biraz kuru olduğundan, son yıllarda tepsi içinde fırına verilmektedir.
|