GELENEKLER - GÖRENEKLER
Düğün ve evlenme geleneklerinin en canlı olarak yaşandığı yerler köylerdir. Günümüzde köyler de geleneksel özelliklerini yitirmişlerdir. Her köyün düğünü bazı farklılıklar gösterebilir. Ancak genel nitelikleri itibariyle pek çok benzerlikler gösterirler. Her yerde olduğu gibi düğünlerimiz üç aşamalıdır: Söz kesme, nişan ve düğün.
Kız İsteme ve Söz Kesimi: Önce babalardan habersiz oğlan anası, kız anasının ağzını yoklar. Oğlan anası, kız anasını ikna ettikten sonra durum babalara açılır. Her yerde oğlan, evlenme çağına gelince kendisine istenecek kızın babasına iki uygun kimse gönderilerek kız istenir. O da “Bir ailemle görüşeyim, kızıma da sorayım, onlar isterlerse olur. Bundan iyi bir oğlan mı bulacağım.” diyerek cevap verir. Bir hafta sonra tekrar gidilir, ancak yine kesin cevap alınamaz. Ancak üçüncü gidişte söz kesilebilir. Kız evine giden dünürcüler biraz oturduktan sonra “Allah’ın emri, peygamberin kavliyle kızınız .... oğluna münasip görerek istemeye geldik” derler. Kız evi nazlanır, “kızımız küçük” gibi mazeretler ileri sürerler. Sonra dünürcüler “Siz konuşun, cuma akşamı biz nişanımız getiririz” derler ve kalkarlar. Kız istemeye gidenler ayakkabılarını çevrilmiş bulurlarsa kızın verileceğini, çevrilmemiş ise verilmek istenmediğini anlarlar. Söz kesilince kızı istemeye gelenlerle oğlana bir mendil gönderilir. İsteyiciler oğlan evine döndüklerinde ziyafetle ağırlanırlar.
Nişan: Söz kesildikten üç gün sonra oğlan evinden bir heybe içine ekmek, bulgur, şeker, üzüm gibi şeyler doldurularak oğlan yengeleri tarafından kız evine götürülür. Ertesi gün yine heybeler içine basma vs. konarak oğlan anası yanına aldığı kadınlarla kız evine gider. Gelin kız, kaynanasının elini öper ve önüne diz çöker; kaynana gelinin başına bir ak yaşmak örter, bunun anlamı “günün ak olsun” demektir. Yaşmağın ucunda bir çeyrek lira altını bağlıdır. Bunun üzerine de bir kat yazma (çember) kor. Diğer kadınlar da birer yazma korlar, sonra gelinin sağdıcı hepsini toplar, dışarı çıkarır. Bundan sonra defler çalınır, türküler söylenir ve gelin kaynananın önünde oynar. Bu arada kaynana gelinin başına şeker serper. Orada bulunanlar mutlaka birer şeker alıp yemek isterler, çünkü bu şekerden yiyenin dişinin ağrımadığına inanılır. Bu geleneğin adı “küçük heybe”dir. Bazı köylerde bu gelenek söz kesiminden bir hafta sonra olur ve sadece çörek üzerine konmuş helva götürülür. İki gün sonra ise kız evi, aynı heybeyle kızarmış tavuk, kırılmış ceviz, çörek, mendil, kese ve mevsimine göre bir çiçek kız yengesiyle geri gönderilir.
Bir müddet sonra oğlan tarafı beş kat çeşitli basma, yazma, üstlük, yüzük, küpe katmer, helva ve yemiş dolu heybelerle kız evine giderler. Kız evi daha önceden haberdar edilmiştir ve oğlan evi tarafından gönderilen erzaklarla yemekler hazırlamıştır. Yemekler yendikten sonra gelenler para, kaynata da bir takım altını vererek giderler. Komşular neler geldiğini merak ederek kız evine toplanırlar. Bu sırada kaynana bir kenara oturarak getirdiği basma topunun yarısını seccade gibi yayar, gelin kız yayılan topun üzerinden yürüyerek kaynananın önüne gelir, elini öper, diz çöker. Kaynana da geline yüzük ve küpe takar, ak yaşmağı başına atar ve diğer eşyaları da bir bir üstüne kor. Davetliler de armağanlarını aynı biçimde verirler. Sonra bütün bu eşyalar bir araya getirilerek bir kalbura doldurulur ve oyunlara başlanır. Ancak bu kez gelin oynamaz, çünkü heybeler gelmeden önce kardeşlikleriyle oynamıştır. Bu oyunlar genellikle avlularda oynanır ve güveyi ile köy delikanlıları da bir kenardan seyrederler.
Bir başka gün kız evinden kızın kardeşlikleriyle oğlan evine sinilerle yemek, baklava ve oğlanın aile fertlerine birer kat iç çamaşırı gönderilir. Getirenlere oğlan evinden bahşiş verilir. Ertesi gün siniler geri gönderilir ve yanında gelin için bir kat basma ile yemişler vardır. Buna “kuru sini” adı verilir.Kuru siniyi getirenlere kız evinde yemek verilir, hep birlikte ariyetler/hediyeler sayılır. Bunun sebebi ileride bir ayrılma vuku bulursa ne getirildiğinin bilinmesidir. Bundan sonra düğüne kadar her bayram ve düğünde oğlan evi, kız evine heybelerle tavuk ve katmer gönderir. Bu arada da oğlan evini alması gereken eşyalar alınır. Bunlar eskiden kutu elbisesi, çındılı kadife ceket, üstlük, papuç, terlik, karyola, sandık, kilim, halı, çul, basma kumaşlardır. Kız evi de iki yatak, güveyi elbisesi ve akrabaları için çamaşırlar alır.
Düğün: Hazırlıklar tamam olduktan sonra düğün günü kararlaştırılır. Düğünden on beş gün önce çalgı tutulur, bir hafta önce de okuntular dağıtılır. Okuntu itibarlı davetlilere birer yazma , diğerlerine ise şekerdir. Düğün gününden iki gün önce çalgılar gelir, çeşitli havalar çalmaya başlar. Bu arada keşkek döğülmeye başlanır. Düğünden iki gün önce yapılan diğer bir tören de sepi geleneğidir. Oğlan evi akrabalarını ve komşularını toplayıp gelir. Gelenlerin hediye getirmesi adettir. Kız evinin yaptığı yemekler yenir. Kızın çeyizi askıya çıkarılır ve gelenler bunları görür. Gelin, o gece nişan kıyafetini giyer. Sepi altında oyun oynanır. Bu gecede gelin ile görümceyi oyuna kaldırırlar. Kaynanası gelinin başına bir avuç para saçar. Oyunlar oynanır, eğlenilir. Kızın arkadaşları düğün gününe kadar sepi odasında yatar, oğlan evi de onlara yiyecek içecek getirir.
Ertesi gün davetliler gelmeye başlarlar. Her gelen grup çalgıyla karşılanır ve önce düğün evine, sonra da konaklayacakları yere götürülürler. Herkes birer hediyeyle gelir ve hediyeler düğün evine bırakılır. Hediyeler genellikle daha önce düğün evinden kendilerine gelen hediyenin aynısıdır. Akşam yemeğinden sonra düğün evi bir heybeyle odaları gezer ve kahve dağıtır, çalgı da odalarda sırayla çalar. Sonra köy delikanlıları çalgılarla düğün yerine gelirler, misafirler de eğlenceye katılır. Herkes oyun oynar, eğlenir. Daha sonra delikanlılar düğün evine gelerek baklava ve para alırlar. O gün düğün sahibinin maddî gücüne göre güreş, değnek yarışı, at yarışı gibi eğlenceler düzenlenir.
Bu eğlenceler sürerken kız evinde gelinin hazırlıkları sürmektedir. Oyunlardan sonra oğlan evinde atlar hazırlanır. Tabiî artık atların yerini otomobiller almış durumdadır. Yenge adı verilen ve at bulabilen kadınlar, mavi veya kırmızı renkte fereceler giyerek başlarını beyaz yaşmaklarla örterler, çalgılar eşliğinde kız evine doğru yola çıkarlar. Yengelerden birisi kız evinin önünde iner, omzundaki bir heybeyle içeri girer. Heybede bir bacak et vardır. Kızın ev halkı için getirilmiştir. Gelin, annesinin, babasının ve bütün akrabalarının ellerini öper. El öpülürken kıza bahşişler verilir. Sonra avluya çıkılır ve ters kapatılmış bir kazana bastırılarak gelin oğlan evinden gelen ata biner. Hareket edilince bir atlı yine bir heybeyle oğlan evine koşturur ve gelinin yola çıktığı müjdesini verir. Çalgılar çalar, delikanlılar düğün alayının önünde bağıra çağıra gelini götürürler.
Kız evinden ayrılıp oğlan evinin kapısına gelinceye kadar delikanlılar gelin alayının önüne geçerler, bahşiş isterler. Gelin geldikten sonra hemen inmez, kaynata geline vereği eşya ve malları sayar. Bunlar tarla, inek gibi çeşitli arazi ve hayvanlardır. Gelin daha atın üzerindeyken kucağına bir oğlan çocuğu verilir. Bunun sebebi gelinin erkek çocuk doğurmasının istenmesidir. Sonra kaynata tarafından gelin attan indirilir. Yere basınca “eli ekmekli olsun” diye koltuğuna buğday ekmeği kıstırılır, eline bir bardak su verilir ve içeri alınır. Gelin yürüdükçe suyu yavaş yavaş döker. Böylece varsa huysuzlukları dışarıda kalacağına inanılır. Ekmekler dışarıda toplananlara dağıtılır. Bu da gelen misafirlere ekmek verilmesi içindir. Gelin odaya girince yaz da olsa kavla ateş yakılır. Bazı yerlerde gelin eve girerken yenge, gelinin girdiği kapıyı tereyağla yağlar. Bunun sebebi de “mutluluk, zenginlik olsun, geçimde sıkıntı olmasın” dileğidir. Gelinin koltuğundan çörekler geçirilerek dışarıdaki delikanlılara dağıtılır. Bu çöreklerden yiyenin dişinin sızlamadığı inancı yaygındır.
Çeyizi gelinden önce eve getirilmiş ve döşenmiştir. Gelin gelince çeyiz odası yenge tarafından açılır.
Gerdek: Akşam olunca güveyi yeni elbiselerini sağdıcının evinde giyer ve camiye gider. Güveyi camide iken ayakkabısının biri arkadaşlarından biri tarafından saklanır ve bahşiş almadan geri vermez. Namazdan sonra cemaatle eve gelinir, gelenlere şerbet ikram edilir ve imam dua eder. Güveyi babasının ve imamın ellerini öper. Damat arkadaşları tarafından yumruklanarak gerdeğe girer.
Sabahleyin yenge gelir, gelinin yatağını kaldırır. Bazı yerlerde gelin istenildiği gibi çıktıysa anasının evine beyaz bir yaşmak, aksi ise kara bir şey gönderilir. Daha sonra kadınlar gelini görmeye gelirler. Gelin ufacık bir çocuk dahi gelse elini öper ve bir mendil hediye eder. Üç gün evden çıkmayan gelin ancak dördüncü gün suya gider. Her gidişinde de farklı bir elbise giyer. Gelin suya giderken eline mutlaka yeni bir testi verilir. Ayrıca çeşmede bir yerlere bir tarakla çakı saklanır. Gelin bunları arar, tarağı bulursa ilk çocuğunun kız, çakıyı bulursa erkek olacağına yorumlanır.
TÜRKÜLER
Balıkesir ve çevresinde geçmişte söylenmiş, derlenip TRT repertuarına geçmiş veya halen söylenegelen pek çok türkü vardır. Kemal Özer'in 1948 yılında yayımladığı Balıkesir Yörük ve Çetmi Türküleri ile İsmail Hakkı Akay'ın Balıkesir Halkıyatı C. I gibi çok değerli çalışmalarını bunlar arasında sayabiliriz. Bu türkülerden eskilerde kalmış birkaç tanesini örneklemek istiyoruz:
Çete Türküsü: |
Atina Türküsü:
|
Abalan gaktım güneş parlıyo
Oturmuş çetele tüfek yağlıyo
Yunan esgerleri yaman ağlıyo
Dini bi oğruna ölen çetele
Atımı bağladım delikli daşa
On iki gaymakam bi Kemal Paşa
Yaşa, Kemal Paşa, şanınla yaşa
Yunanı dağıttın dağ ile daşa
Atıma binerken fişeğim düştü
Yunan esgerleri peşime düştü
Arkadaşım Gurban ah şehit düştü
Yunan ağzındaki galan çetele
Zabalan gaktım çivteme baktım
Ağlıya ağJıya goluma daktım
Ana ben bu canı vatana sattım
Dini bi oğruna ölen çetele |
Atina da köşeli
İçi mermer döşeli
Tam yedi yıl oldu
Ben Yunan'a düşeli
Turnam turnam
Ben Atina'da durmam
Atina'nın urganı
Telli olur yorganı
Üç çocuğu sorarsan
Balıkların kurbanı
Turnam turnam
Ben Atina'da durmam |
BENGİ
Balıkesir'in Türkiye'de değil, bütün dünyada tanınması ünlü Bengi oyunu sayesindedir. Bundan dolayıdır ki Balıkesir'de Bengi'nin ve bu oyunu adeta şiir gibi oynayan Bengicilerin çok özel bir önemi vardır. Kelime anlamı "sonu olmayan, ebedi" demek olan benginin izlerini İslamiyet öncesi Göktürkler dönemine kadar götürmek mümkündür. Türk tarihinin ilk yazılı kaynakları olan Orhun Kitabeleri, Göktürkler tarafından ebedi taş anlamında "Bengü Taş" olarak adlandırılmıştır. Bengi kelimesiyle ilgili olarak bir de rivayet vardır. Bu rivayete göre Türkler Orta Asya'dan Anadolu'ya gelirken düşmanlarıyla mücadele ederek, savaşarak vuruşa vuruşa gelmişler. Bu mücadele esnasında öldürdükleri düşmanın başında durur ve "BENĞİ!.." diye nara atarlarmış. Bu durum bir gelenek halinde, yiğitlik gösterisi olan ünlü bengi oyununda sürdürülmüştür.
YEMEKLERİ
İvrindi halk mutfağı, yani mahalli yemekleri oldukça zengindir. Bu yemekler özellikle düğün, hayır gibi törensel mahiyetteki toplantılarda hazırlanmakta ve davetlilere sunulmaktadır. Bu yemekler arasında tirit, börülce, sura, manav tarhanası, saçaklı mantı, keşkek, mafis, güveç, peynirli patlıcan, düğün çorbası, zerde gibi yemekler ile Balıkesir Kaymaklısı, höşmerim, kalbura bastı gibi tatlılar dikkati çekmektedir.
Keşkek:Malzeme: 1 kg yağlı kemiksiz kuşbaşı koyun eti, 500 g göce (keşkeklik buğday), 250 g tereyağı, 2 kaşık salça, bir miktar tuz.Yapılışı: Kulplu tava içerisinde et ve üzerine göre tuz konur. Üstüne çıkıncaya kadar su konur. Kaynamaya oturtturulur. Pişmemiş veya suyu kalmamışsa soğuk su ilave edilir. Ezilecek derecede piştikten sonra büyük tahta kepçe ile dövülerek bulamaç haline getirilir. Tabaklara konduktan sonra bulamacın üzerine salçalı kızgın yağ gezdirilir.
Kapama:Mayasız undan yuğrulan hamur, böreklik gibi ince bir şekilde fayans üzerine açılır. 1 kg kıymanın içine 2 adet soğan çok ince şekilde kıyılır. Bunun içine maydanoz, karabiber ve tuz katılıp beraber karıştırılır. Bu karışım belli büyüklüklerde parçalara ayrılır ve açılmış hamura serilir. Hamurlar yağlanmış bir tepsiye döşenir. Üzerine sıvı yağ ve tereyağ karışımı dökülür. Fırında 10-15 dakika kızartılır. Fırından çıkartıldıktan sonra sade olarak veya üzerine yoğurt dökülerek servis yapılır.
Metez:Hamur yoğrulur. Biraz büyükçe açılır. İçine soğanlı nar veya kıyma konur. Suda haşlanır. Tepsiye dökülür ve üzerine zeytinyağı dökülür.
Börülce:Börülce Türkiye'de daha ziyade Balıkesir'de yetiştirilen ve yemek çeşitleri yapılan bir sebzedir. Sallama ya da sıyırma da denilen bir haşlama salatasıdır. Haşlanmış börülcenin üzerine zeytinyağı veya koruk suyu ile dövülmüş sarımsaktan oluşan bir karışım ilave edilir ve servis yapılır.
Kaymak Hamuru:Kaymak ocakta un ile helva gibi karıştırılır. Kaşıkla iz yapılarak kesilir ve ılık olarak servis yapılır.
Sarımsaklı:Bulgur, tavuğun haşlandığı suda haşlanır. Suyu çekildikçe su ilave edilir. Bulgur merhem gibi oluncaya kadar pişirilir. Biraz sulu bırakılır. Bulgur tepsiye dökülür. Üzerine didilmiş tavuklar dökülür. Sarımsak dökülür ve karıştırılır. Üzerine çiğ zeytinyağı gezdirilir. Bunun aslı tavşan eti ile yapılanıdır.
Tirit:Tiritlik ekmek küçük küçük doğranır ve tepsiye dizilir. Üzerine tavuk suyu dökülür. Tavuk etleri ve haşlanmış tavuk konulur. Tereyağı kızdırılıp üzerine dökülür. Karabiber konulur. Tavuk haşlanırken içine domates konarak haşlanır. Tavuk suyunun biraz renk alması sağlanır. Tiritin yufkadan yapılanı da vardır.
Tavuklu Mantı:Hamur yoğrulur içi boş olarak dört tarafından bükülerek şekil verilir ve fırınlanır. Tavuk suyunda mantılar haşlanır. Üzerine tavuk etleri ve haşlanmış nohut dökülür. Daha sonra üzerine sarımsaklı yoğurt dökülür. Tereyağ kızdırılır üzerine dökülür. Çeşitli baharatlarla (nane,pul biber) servis yapılır.
Balıkesir Kaymaklısı:1 kg un, 300 gr tereyağı, 6 yumurta,1 kg tuz, 700 gr kaymak, 2 kg şeker, üstüne gelinceye kadar su. Un hamur tahtasında elenir, ortası açılır. Tereyağı ve süt konup karıştırılır. Yoğrulur. Dinlendirildikten sonra iki parçaya bölünüp yağlı bir tepsiye konur. Her bir yufkanın kırılmaması için elle su serpilir, diğer 6 yufka da, diğer yağlı bir tepsiye yerleştirilir. Fırında ve mangalda pişirilir. Alt kısımları kızarınca iki tepsi de ateşten indirilir. Birinci tepsideki yufkaların üst yufkası üzerine bolca kaymak yayılır. Kümeler halinde de konabilir. Diğer tepsideki yufkaların alttaki kızarmış tarafı üste gelmek üzere birinci tepsideki kaymakların üzerine kapatılır. Ilık halde reçel şurupları koyulduğunda şerbet soğuk hamur üzerine gezdirilerek dökülür, kapak kapatılır. Soğuduktan sonra baklava dilimi şeklinde kesilir, servis yapılır.
Höşmerim:1 kg tuzsuz peynir tencereye konur. İçine bir çay kaşığı kabartma tozu atılır. İçine iki yumurta sarısı, çalkanarak ilave edilir. Hafif ateşte karıştıra karıştıra yağı çıkıp bal rengi sarısına bürünene kadar bir saat pişirilir. Kıvama gelmiş olan peynire 250 gr irmik, 100 gr un, 1 kg toz şeker ilave edilir. Şeker eriyip yağ salana kadar bir süre karıştırılarak pişirilir. Soğutularak servis yapılır.
|